Bir
cumartesi kalabalığı
Eski
bir dostla
Anılara
dokunmadan geçince
Yumru
halinde
Bir
yürek olmuştur
Yırtılan
gökyüzünüz
Açılmıştır
bilinmez boşluklara
Sanki
bir kervan yolu
Bakışlarınızdaki
yıldızlar
Samanyolu,
yıldız yolu
Kahraman
bir Maraş’tan
Geçen
gece otobüsleri
Yangının
burasında
Gecikmişliğin
İçinizde
yanan kandilleri
Martılarla
Uzak
denizlere uçmuştur
Karanlıktır
Yokuştur
Yokluktur
Anılarınızdaki
tomurcuklar
Daha
var olmadan göçmüştür
Bir
cumartesi kalabalığı
Eski
bir dostla
Anılara
dokunmadan geçince
Bir
genç kızın gölgesi
Yetişemediğiniz
bir hayale
Dönüşmüştür
Bir
delikanlıdır zaman
Gül
mü, karanfil mi yanık
Kırçiçeği
kadar hüzünlü
Hiç
ele geçmemiştir
Zaman
Gramafonlu
bir şarkının
Eteklerinde
çürümüştür
Ve
uyanık bir gökyüzü
Ortalarda
dolaşmaktadır
Bir
cumartesi kalabalığı
Eski
bir dostla
Anılara
dokunmadan geçince
Susmak
bir töre gibi kelepçelenmiştir
Susmak
Parmağınızda
bir nişanedir
Susmak
öç almanın
Güz
elmasıdır
Dişlenmez
Susmak
yaslanmaktır yankısız
Susmak
Garların
yalnız kalabalığında
Nefes
alamamaktır
Bir
cumartesi kalabalığı
Eski
bir dostla
Anılara
dokunmadan geçince
Öyküleriniz
Yerlerde
sürünmüştür
Düğümlerin
en sıcak yerinde
Buzlar
saçaklanmıştır
Başak
sarılığına bürünen
Ilık
bir yaz gecesi
Kara
ayazlara geçmiştir
Trenlerden
Bir
tutam saç
Kalp
ağrılarına asılmıştır
İsyanlar
Selama
durmuştur
Yalnızlıklara
Anlaşılmaz
duruşlara
Eski
bir dostla
Bir
cumartesi kalabalığı
Anılara
dokunmadan geçince
Tiz
bir ses olmuştur
Kiraz
ağaçlarında sallanan
Küpeler
Dokunulmaz
bedenlerin ıslığında
Boşluğa
Bir
ışık gibi yuvarlanmıştır
Bir
kızın savrulamayan
Saçları
Yanağında
tel tel donmuştur
Sarılamamış
Bir
dost kolu
Havada
beklerken
Yeni
coşkuları
Irmaklarda
boğulmuştur
Umutsuz
bir aşk
Şenlikler
içinde kaybolmuştur
29.04.2000
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder